Avrasyacılık, Rusya’nın jeopolitik üstünlüğünü koruma stratejisi olduğu halde günümüz şartlarında yeni anlamlar kazanmıştır. Soğuk savaş sonrası sistemin, ABD önderliğinde "tek dünyacılığa” evrilmesi, 1990lar boyunca Rusya Federasyonu’nun dahi parçalanma sinyallerini vermesine yol açmıştır. Yeni Rusya’nın süper güç olmasının tehlikeli bir hayalcilikten ibaret olduğunu savunup tek çarenin ABD önderliğinde batının talimatlarını uygulamak olduğunu savunan liberaller yanında eski toprakları geri almak için daha fazla güç ve şiddet kullanmanın gerekliliğini söyleyen Rus milliyetçileri veya komünistleri de bulunmaktaydı. Avrasyacılar ise çözüm yolu olarak eski topraklarda egemenlik kurmadan, Çarlık ve Sovyet rejimlerindeki baskıcı hataya düşmeden, Avrasya’daki devletleri ekonomik sistem, siyasal rejim, din, dil ve kültürel alanlarda olabildiğince özgür olmalarını kabul etmeyi; ancak genel stratejik konularda ABD’nin güdümüne girmeyi engellemeyi, Rusya’nın çıkarlarına halel getirmemeyi, kısaca NATO ve AB’nin genişlemesini önlemeyi önermektedirler. Bu bağlamda başta Çin olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle işbirliği zeminini güçlendirmek, uluslararası örgütler üzerinden etkinlik alanını genişletmek, Rusya açısından enerji arz imkânını olabildiğince kullanmak da Avrasyacı stratejiler olarak kitapta incelenmektedir.