İlk kez Çiçero (M.Ö. 106-143) tarafından kullanıldığı iddia edilen ve etimolojik olarak kökeni Antik Yunan’a kadar dayandırılan güvenlik kavramı, I. yüzyıldan itibaren Pax-Romana (Roma Barışı) bağlamında siyasi bir kavram olarak kullanılmıştır. Bütün siyasi tarih boyunca kullanılan ve kullandığı döneme ve tanımı yapan aktöre göre değişik anlamlar yüklenen güvenlik, güvenlik en genel tanımla sahip olunan değerlere yönelik herhangi bir tehdidin olmaması ve söz konusu değerlere bir saldırı olacağı korkusunun bulunmaması halidir. Güvenliğin tanımı yapılırken en temel olgu olarak ele alınan tehdit ise güvenlik olgusuyla ayrılmaz bir ilişkiye sahip olup başka devletlerden, devlet dışı aktörlerden veya çevresel faktörlerden kaynaklı güvenliği olumsuz etkileyen durum olarak tanımlanabilir. Uluslararası ilişkiler bağlamında devletlerin güvenliğe yaklaşımını belirleyen strateji ise ulusun ya da uluslar topluluğunun, barış ve savaşta benimsenmesi gereken politikalar bağlamında politik, askeri, ekonomik ve psikolojik güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatıdır. Bu üç kavram ışığında devletler tehditlerden özgür kalabilmek amacıyla yani güvenliklerini tesis etmek amacıyla stratejiler oluştururlar. Literatürde çeşitli adlandırmalar söz konusu olsa da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) karar alıcıları bu metinleri ulusal güvenlik strateji belgeleri olarak adlandırmaktadır. Ulusal güvenlik stratejisinin temelini Ulusal Güvenlik Konseyi ve Ulusal Güvenlik Kaynakları Kurulu üzerinden şekillendiren ABD’nin 1990 sonrası Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’ne bakıldığında Sovyetler Birliği tehdidinden kurtulan Türkiye’nin daha bağımsız hareket etme endişesi taşındığı görülmektedir. Buna karşın belgelerde 1990’lı yıllarda başta post-Sovyet alan olmak üzere birçok bölgede ABD’nin çıkarlarıyla Türkiye’nin politikalarının örtüştüğü ifade edilmiştir. Bu nedenle de ulusal güvenlik strateji belgelerinde sayıca az da olsa Türkiye’den övgüyle bahsedilmiş ve işbirliğinin önemi vurgulanmıştır. Ancak Obama döneminden itibaren ilişkilerdeki negatif yönlü etkileşim belgelere de yansımış ve Türkiye ifadesine belgelerde yer verilmemiştir.